2025 YILI CUMHURBAŞKANLIĞI YILLIK PROGRAMINDAKİ
ENERJİ ve MADENCİLİK BÖLÜMLERİ ÜZERİNE TMMOB GÖRÜŞÜ
I- ENERJİ
GENEL DEĞERLENDİRME
TMMOB, uluslararası sermaye kuruluşlarının yapısal uyum programları sonucunda ülkemizde
1980’lerden beri etkili olan piyasa bazlı, özelleştirmeye dayalı neoliberal politikalara yıllardır karşı
çıkmaktadır.
2024-2028 yıllarını kapsayan 12. Kalkınma Planından hareketle oluşturulan 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı
Yıllık Programı ise piyasa esaslı bir enerji sektörü tanımlamakta olup bu politikalar bazında ele alınsa
bile kâğıt üzerinde yazılı olanlarla bugüne kadar yaşanan pratiğin arasındaki tutarsızlık açıktır.
Enerjiyle ilgili resmi belgelerde, sürdürülmekte olan enerji politikaları için kullanılan ve Yıllık Programda
da yer alan “Enerji sektöründe rekabete dayalı yatırım ortamı geliştirilecek ve mali açıdan güçlü,
istikrarlı, şeffaf, öngörülebilir, tüketicinin korunduğu ve sürdürülebilirliği de dikkate alan bir enerji
piyasasının sürekliliği gözetilecektir“ ifadesi sözde kalmıştır ve sözde kalmaya da mahkûmdur.
Yaşananlar ve gelinen durum şeffaflık ve tüketicinin korunması konularında tam tersini göstermektedir.
Şeffaflık kavramını ve uygulanmasını, denetim ve hesap verebilirlikten ayrı düşünmek mümkün
değildir. Kamu faaliyetlerinde, enerjiyle sınırlı kalmamak üzere siyasi, idari, mali denetimin ve
kamuoyunun bilgilenme hakkının ve yönetimlerin hesap verebilirliğinin engellerle karşılaştığı bir ortam
ve yönetim tarzında şeffaflıktan söz etmek olanaklı değildir.
Önceki yıllarda enerji sektöründe küçük hidrolikler konusunda “çantacılar” diye tanımlanan firmaların
ortaya çıktığı bilinen bir konudur. Şimdi de medyadaki köşeyazılarında yer aldığı üzere piyasayı
düzenlemekten doğrudan sorumlu olan EPDK tarafından Resmi Gazetede duyurulan yönetmelik
değişiklikleriyle yatırım yerine lisans ticareti yapanlara alan açılması “rekabet ve şeffaflığa dayalı
piyasa” iddialarını boşa çıkaran örneklerdendir.
Kaldı ki, güçlü ve istikrarlı olmayan, küresel piyasalardaki dalgalanmalara açık, kötü yönetilen bir
ekonomide ve sürekli değişiklik yapılan düzenlemelerle “mali açıdan güçlü, istikrarlı ve öngörülebilir
olmak” ifadesi de içi boş söylemden öteye gitmemektedir.
ENERJİDE MEVCUT DURUM ve HEDEFLER
30 Ekim 2024 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programının enerji
ile ilgili bölümü, 449 sayfalık programda 10 sayfayla %2,23’lük bir yere sahip olup bu on sayfanın
beşinde saptama ve öngörüler, birinde veri tablolarına yer verilmiş, dört sayfa da tedbirlere ayrılmıştır.
Programda, birincil enerji talebiyle ilgili 2022 yılına ilişkin veriler bulunmaktadır. 2025 Programının
yayımlanmasından kısa bir süre sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) tarafından açıklanan
2023 birincil enerji arzı verilerine göre 2023’te enerji arzı %0,44 gibi küçük bir oranda artmıştır. 2023
verileri, birincil enerji arzında fosil yakıtların başat olduğunu orta koymaktadır. Aşağıdaki tablo ve
grafikte görüldüğü gibi fosil yakıtların payı %83 civarındayken yenilenebilir kaynakların payı yaklaşık
%17’dir. Arz kaynakları içinde her biri büyük ölçüde ithal edilen fosil kaynaklar olan petrol (%30,2),
doğalgaz (%26,2) ve kömür (%25,3) ilk üç sıradadır.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 2.11
BİRİNCİL ENERJİ ARZ DAĞILIMI ENERJİ ARZI
(Bin TEP) %
FOSİL YAKITLAR
Petrol 47.830 30,2
Doğalgaz 41.524 26,2
Kömür 40.026 25,3
Geleneksel Biyoyakıt (Odun vb.) 1.407 0,9
FOSİL YAKITLAR TOPLAMI 130.786 82,6
YENİLENEBİLİR KAYNAKLAR
Jeotermal 12.384 7,8
Hidrolik 5.504 3,5
Rüzgâr 2.933 1,9
Güneş 2.768 1,7
Modern Biyoyakıtlar 3.701 2,3
YENİLENEBİLİR KAYNAKLAR TOPLAMI 27.290 17,2
Elektrik İthal-İhraç Farkı 346 0,2
GENEL TOPLAM 158.422 100,0
2023 Enerji Arzında Fosil ve Yenilenebilir Kaynaklar
2023 Birincil Enerji Arzının Kaynaklara Göre Dağılımı
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 3.11
Enerji arzı içinde yerli kaynakların payı %31, ithal kaynakların payı %69’dur. Her yıl 45 milyon ton ham
petrol ve petrol ürünleri, 50 milyar m3 doğalgaz, 4 milyon ton LPG ve 40 milyon ton taşkömürü
ithalatına milyarlarca dolar ödenmektedir.
Gerek Covid-19 salgını nedeniyle kayda değer talep artışının olmaması, gerekse petrol fiyatlarındaki
düşüş nedeniyle enerji hammaddeleri ithalat faturası 2020’de yüzde 30 azalmış ve 28,8 milyar dolar
olmuştur. Ancak 2021’de petrol, doğalgaz ve kömür fiyatlarındaki hızlı artış sonucu ithalat 50,5 milyar
doları geçmiştir. 2022’de ise artan enerji ithalatı faturası 96,549 milyar dolarla rekor kırmış ve toplam
ithalat bedelinin %26,5’ini oluşturmuştur. 2023’te enerji girdileri ithalatı faturası, 2022’ye göre %28,1
azalmış ve 69,15 milyar dolar olmuştur. İthalat içindeki payı da %26,5’ten %19,1’e gerilemiştir.
2024 yılında ekonomide soğutma uygulamaları sonucu enerji tüketiminde kayda değer bir artış
olmamıştır. 2024’ün enerji girdileri ithalatı faturasının 2023’ten %10-15 daha düşük olması söz
konusudur.
Ukrayna Savaşı gerekçesiyle uygulanan ambargolar sonrasında Türkiye, Rusya Federasyonu’nun (RF) en
önemli ihraç pazarlarından biri olmuş; Türkiye, RF’nin doğalgaz(%42), petrol (%51) ve taşkömürü (%70)
ithal ettiği ülkeler arasında ilk sırada yer almıştır. Bu yüksek ölçekte bağımlılık, bir RF devlet kuruluşu
olan Rosatom’un yatırımcı, yapımcı ve işletici olduğu ve tam kapasitede çalıştığında Türkiye’nin
bugünkü elektrik ihtiyacının yaklaşık %10’unu karşılayacak düzeyde üretim kapasitesine sahip, yüksek
fiyatlı alım garantili Akkuyu NGS’nin devreye girmesiyle katlanacaktır.
Programda 2025 yılısonu için yer alan kurulu güç hedefine ve RES ve GES’lerin kurulu güç artışına ilişkin
öngörüler, gerçekleşmesi olası seviyelerdedir. Diğer yandan, yüksek hedefler belirlemek ve
gerçekleşebilmeleri için yapılması gereken çalışmalar, atılması gereken adımlar vb. konularda hiçbir
somut girişimde bulunmadan bu hedeflerle övünmek enerji yönetiminin standart davranış kalıbı
olmuştur. ETKB’nin hazırlattığı ve bakanlığın İnternetsitesinde erişime açık Ulusal Enerji Planı’nın, ETKB
çalışmalarında temel bir referans belgesi olması beklenir. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının, henüz
bakanlığın resmi belgelerinde yer almamasına karşın açıkladığı Yenilenebilir Enerji Eylem Planında
hedef, bugün mevcut 30.000 MW kapasiteli RES ve GES kurulu gücünün 11 yıl içinde dört katı artırılarak
2035’te 120.000 MW’a çıkarılmasıdır. Bu hedefe ulaşmak için her yıl 8.000 MW kurulu gücün devreye
girmesi gerekmektedir. Bu boyutta bir yatırım için herhangi bir hazırlığı ve planlaması olmayan enerji
yönetimi tarafından bu iddialı hedeflere ulaşmak için yatırımcılara kâr ve satış garantili YEKA’ların tahsis
edileceği bildirilmektedir. Oysa bugüne değin birçok YEKA ihalesi iptal edilmiş, bazıları da hâlâ
sonuçlanmamıştır.
Bu konuda, Programda “Yenilenebilir Enerji Kaynak Alanları (YEKA) modeli kapsamında bugüne kadar
toplam 3.000 MW kurulu güce sahip güneş enerjisine dayalı yarışmalar ile toplam 2.850 MW kurulu
güce sahip rüzgâr enerjisine dayalı yarışmalar tamamlanmıştır. 1.000 MW kurulu güce sahip YEKA RES2 ve 1.000 MW kurulu güce sahip YEKA GES-4 kapsamında santral kurulumlarına başlanmış olup YEKA
GES-4’ün 2024 yılı sonuna kadar, YEKA RES-2’nin ise 2025 yılı sonuna kadar devreye alınması
planlanmaktadır” denmektedir. Bu ifade, 2017 yılından bugüne yalnız 2 güneş (devreye alınmış olan
1.000 MW kurulu güçte YEKA GES-1 dahil) ve 1 rüzgâr YEKA projesinin sonuçlanabildiğini
doğrulamaktadır.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 4.11
ETKB, 11 yıl boyunca yılda 8.000 MW kapasitede yeni RES ve GES kurulması için 80 milyar dolar yatırıma
ihtiyaç olduğunu, bu ölçekte yatırımı yabancı sermayeye cazip kılmak için yatırımcılara kâr ve kazanç
garantisi verileceğini, yatırım izin süreçlerinin kısaltılacağı ve kolaylaştırılacağını bildirmektedir. Bunun
anlamı, ülke kaynaklarının uluslararası, yabancı ve yerli sermaye şirketlerine altın tepsi içinde
sunulmasıdır.
Programda “Hızla artan enerji ihtiyacı göz önüne alındığında arz güvenliği tehlikeye atılmadan yerli
enerji kaynaklarının kullanımının ve enerji verimliliğinin artırılması ile nükleer dahil yeni teknolojilerin
üretim portföyüne dahil edilmesi öncelik arz etmektedir” denmektedir.
Son yıllarda elektrik enerjisi talebi çok düşük oranlarda artmaktadır. Resmi verilere göre 2023 yılında
kurulu gücün ortalama üretim kapasitesinin %62’si, güvenilir üretim kapasitesinin %70’i brüt elektrik
talebini karşılamaya yetmektedir. Kurulu güç 110.914 MW iken, en fazla elektrik talebinin olduğu
durumu gösteren ani puant 55.150 MW, saatlik puant ise 54.075,9 MW olup kurulu gücün yarısı
düzeyindedir. Üretim kapasitesi ile üretim arasındaki makasın açılması ve atıl kapasitenin oluşması
bir süredir devam eden bir durumdur. Kurulu güç içinde GES ve RES’lerin payının artması gibi gerekçeler
bu durumu yeterince açıklamamakta, baz yük santrallarının ve barajlı HES’lerin kurulu gücün içinde
hâlâ önemli bir payı olduğu dikkate alındığında, özellikle finansman sıkıntısı çekilen bir ülkede kötü
yönetilen bir elektrik sektörünü işaret etmektedir. Ayrıca, güvenilir üretim kapasitesi üretimin çok
üzerindeyken ve enerji depolama seçenekleri oluşmaktayken arz güvenliğini tehlikeye atmamak için
yüksek maliyetli ve risk taşıyan nükleer santral yapılmasını önermek gerçeklerle bağdaşmamaktadır.
NET SIFIR HEDEFİ ve “KÖMÜRE DEVAM” TUTARSIZLIĞI
Programda “Enerji sektörü politikaları net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda belirlenmektedir”
denmektedir. Bilindiği gibi, toplam sera gazı emisyonlarının yaklaşık %72 oranındaki en büyük bölümü
enerji kaynaklı olup bu kapsamda fosil yakıtlı elektrik üretim tesisleri ve özellikle kömür santralları öne
çıkmaktadır. Bu durum bilinmekteyken Tedbir 509.2’nin gerekçesinde “Enerji arz güvenliğinin
sağlanması kapsamında çevresel etkiler azami ölçüde göz önünde bulundurularak yerli kömürün
kullanımına devam edilecektir” denmektedir. Amaç ile yapılması planlananlar arasındaki bu çelişki,
enerji politikalarının net sıfır hedefinin dikkate alınmayacağını açık bir biçimde göstermektedir.
DOĞALGAZ DEPOLAMA
14 yıl önceki Yıllık Programdan başlanarak 2011 (s.116), 2012 (s.118), 2013 (s.114) Yıllık Programlarında
“Tuz Gölü Doğalgaz Depolama tesisi ivedilikle gerçekleştirilecektir” ifadesi yinelenmektedir.
2019-2023 yıllarını kapsayan 11. Kalkınma Planı kapsamında “Tedbir 490.1. Tuz Gölü Doğalgaz Yeraltı
Depolama Projesi ile Kuzey Marmara Doğalgaz Depolama Tevsii Projesi tamamlanarak toplam
doğalgaz yeraltı depolama kapasitesi 10 milyar metreküpe çıkarılacaktır” denmektedir.
12. Kalkınma Planı kapsamındaki 2025 Yılı Programında ise doğalgaz arz güvenliği ve mevsimsel
dalgalanmalardan dolayı doğalgaz depolama kapasitesinin artması gerekliliğine işaret edilerek “(…) AB
ülkelerinin depolama kapasitelerinin yıllık tüketimi karşılama oranı 2022 yılında yaklaşık yüzde 27
düzeyindeyken, ülkemizde bu oran aynı yıl için yaklaşık yüzde 11 seviyesinde gerçekleşmiştir. 4,6 milyar
m3 depolama ve 75 milyon m3
/gün geri üretim kapasiteli Kuzey Marmara Doğalgaz Yeraltı Depolama
Tesisine ilave olarak 5,4 milyar m3 depolama ve 80 milyon m3
/gün geri üretim kapasiteli Tuz Gölü
Doğalgaz Yeraltı Depolama Projesinin 2026 yılında tamamlanmasıyla birlikte toplam yeraltı doğalgaz
depolama kapasitesinin 10 milyar m3
’e ulaşması öngörülmektedir” ifadesi yer almaktadır.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 5.11
Bu bilgilerden hareketle, mevcut siyasal iktidar döneminde “ivedilikle gerçekleştirileceği” ifade edilen
Tuz Gölü Doğalgaz Depolama Tesisinin yapımında çok ciddi gecikme olduğu, doğalgaz depolama
kapasitesiyle ilgili olarak önceki Kalkınma Planında yer alan hedefin tutturulamadığı, “10 milyar m3
depolama kapasitesi” hedefinin ise en erken 2026 yılı için öngörülebildiği anlaşılmaktadır. Öte yandan
Kuzey Marmara Depolama Projesi de büyük ölçüde gecikmelerle sonuçlanmıştır.
SAKARYA GAZ SAHASI
Programdaki Tedbir 51.3.1’de “Karadeniz’deki Sakarya gaz sahasında keşfedilen doğalgaz rezervinin
ekonomiye kazandırılması amacıyla sahanın geliştirilmesi ve üretim kapasitesinin artırılmasına yönelik
faaliyetler sürdürülecektir” denmekte, faaliyet ve projeler kapsamında “Sakarya Doğalgaz Sahasında
10 kuyuda sondaj, 7 kuyuda alt tamamlama, 5 kuyuda üst tamamlama faaliyetleri tamamlanacaktır”
ifadesi yer almaktadır.
Gaz keşfi sonrasında, bugün bile kesinleşmemiş olan rezerv miktarını âdeta açık artırmaya sokan,
bulunan gazın Türkiye’nin gaz ihtiyacının tamamını karşılayacağını, ilave olarak Türkiye’nin enerji
sorununu çözeceğini iddia edenlerin sesi çıkmamaktadır. Günde 10 milyon m3
ile başlayıp üretimi
kademeli olarak 20, 30, 40 milyon m3 çıkaracaklarını söyleyenlerin suskunluğu dikkat çekicidir. EPDK’nın
Eylül 2024 Doğalgaz Raporuna göre saha üretimi günlük 6 milyon m3 olmuştur. İktidar temsilcileri,
Kasım 2024’te üretimin günde 7 milyon m3
’e yükseldiğini, 2025 için 9 milyon m3
’e çıkacağını
belirtmektedir. Bu proje için yapılan yatırım bütçeden karşılanmakta ve bütçenin gelir kaynağı da halkın
ödediği vergilerken, harcamalar “ticari sır” diye halktan saklanmaktadır.
KAMU BİNALARINDA ENERJİ VERİMLİLİĞİ
Ölçme ve değerlendirmenin olmadığı siyasal bir yapıda Kalkınma Planları ve Yıllık Programlarda yerine
getirilmemiş hedeflere ait tekrarlar aynı veya benzer cümlelerle yer almaktadır. Örneğin, kamu
binalarında enerji verimliliğinin iyileştirilmesi yıllardan beri gündemde olan bir konudur. 10. Kalkınma
Planı kapsamındaki 2015 Yılı Programında “Kamu binalarında enerji verimliliği etütlerinin yapılmasına
devam edilecektir”, 2016 Yılı Programında “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından etütleri
tamamlanan kamu binalarının enerji verimli hale getirilmesine başlanacaktır” denmesine karşılık, 2025
Yılı Programındaki Tedbir 508.1’de hâlâ “Dokuz ilde toplam 190 kamu binasında enerji verimliliği
uygulamaları için inşaat ihalelerine yönelik sözleşmeler imzalanarak enerji verimliliği uygulamalarına
başlanacaktır” ve “Kamu binalarında 2030 yılı için tanımlanan yüzde 30 tasarruf hedefi kapsamında
2.500 binada izleme faaliyeti yürütülecektir” türünde ifadeler yer almaktadır. Enerjide ithalat
bağımlılığının yüksek olduğu bir ülkede, kontrolü ve yönetimi en kolay olan kamu binalarında geçen
bunca yıla ve bakanlıklar ile diğer kamu kurumlarının merkezlerinin yeni ve gösterişli binalara
taşınmasına karşın hâlâ bu konuda yeterli adım atılmamış olması, çalışmaların yeterince etkin ve hızlı
yürütülmediğini göstermektedir.
2025 Yılı Programında, enerjinin her alanda verimli kullanımına yönelik çalışmalar için 2023 yılı
programındaki Tedbir 508.1, 2, 3 ve 6 neredeyse aynı cümlelerle yinelenmiş, enerji verimliliğine
verilecek desteklere ilişkin Tedbir 508.5 ve nitelikli personel istihdam edileceğine ilişkin Tedbir 508.7
çalışma programından çıkarılmıştır. Buradan anlaşılan, enerjinin verimli kullanılması için havanda su
dövülmeye devam edilecektir. Türkiye’de var olan binlerce kamu binası içerisinde yalnızca 8 ilde 190
kamu binası için enerji verimliliği uygulamaları için ihaleye çıkılacağı yönündeki madde 2024 Yılı
Programında mevcutken 2025 yılında Tedbir 508.1’de aynı sayıda bina için 9 ilde ihale
gerçekleştirileceğine ilişkin hedef trajikomik olmaktadır. Birleşmiş Milletlerin dünyada sıcaklık artışına
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 6.11
karşı mücadelede en önemli iki ayaktan birisi olarak enerjinin verimli kullanımını kabul ettiği
günümüzde bu konunun bu biçimde hafife alınması, ilan edilen hedefler için söylenenlerle yapılanların
uyuşmadığının açık bir göstergesi olmaktadır.
NÜKLEER ENERJİ
Nükleer enerjinin elektrik üretimine eklenmesine ilişkin 510 sayılı tedbirde nükleer enerjinin elektrik
üretiminde daha fazla kullanılması için iktidarın çok istekli olduğu görülmektedir. Tedbir 510.2’de yeni
bir nükleer enerji santralının devreye alınması için milletlerarası yapılan anlaşmalardan birinin
tamamlanacağı yazılıdır. Bu cümle muhtemelen Rus şirketi Rosatom ile Sinop Nükleer santralı için
yapılan görüşmeleri işaret etmektedir. Sinop’ta bir nükleer santral yapılmasının gereksizliği ve ülkeye
vereceği zararlar bir yana, bu santralın Akkuyu NGS’nin devreye girmesiyle ülke elektrik enerjisinin
yaklaşık %10’unu temin eder duruma gelecek olan Rusya Federasyonu’nun elektrik üretimindeki payını
daha da artırması, büyük bir ulusal güvenlik sorunu doğuracaktır. RF ile Sinop’ta NGS kurulmasına
yönelik yapılan görüşmeler derhal sonlandırılmalıdır.
Ayrıca, Akkuyu NGS’de, RF’ye uygulanan ambargolar dolayısıyla başta belirlenmiş olan ekipman
imalatçılarından temin edilemeyen ekipmanların başka kaynaklardan sağlanması yoluna gidilmiştir. Bu
ekipmanların menşei, niteliği, yeterliliği ve kalitesi kamuya açıklanmalıdır. Nükleer santral bir an önce
devreye girsin diye kritik bazı ekipmanların alelacele bulunabildiği yerlerden karşılanması çok büyük
teknik sorunlara ve felaketlere yol açabilir. Akkuyu NGS’deki tüm işlemler saydam ve kamuya açık
olmalıdır.
Tüm dünyada nükleer enerji santrallarının en pahalı ilk yatırım ve üretim maliyetine sahip olduğu
bilinmektedir. Ayrıca herhangi bir savaş durumunda nükleer santralların bulunduğu ülke için büyük
tehlike yarattığı Rusya-Ukrayna Savaşında tüm dünya tarafından görülmüştür. Nükleer enerji yerine
alternatif kaynaklar Türkiye’de vardır ve daha düşük maliyetli ve tehlikesizdir. Bunlar güneş ve rüzgâr
gibi doğal kaynaklardır. Bu olanaklar dururken nükleer enerji santrallarına bu şekilde yönelmek ülke için
yapılacak en büyük yanlışların başında gelmektedir. Bu ısrarın nedenlerini anlamak mümkün değildir.
İktidar, bu ısrarının nedenlerini kamuoyuna açıklamalı ve gerekliliğini bilimsel olarak kanıtlamalıdır.
Üstelik henüz dünyada işletmeye alınmış bir örneği bulunmayan, mevcut nükleer enerji santrallarından
daha düşük güce sahip olmaları dışında teknolojik olarak hiçbir farkı olmayan, oran olarak yüksek güçlü
santrallara göre daha fazla atık yakıt ve radyoaktif atık çıkaran, birim elektrik üretim maliyeti yüksek
güçlü santrallardan daha fazla olan kısaca SMR (küçük modüler reaktörler) tip santrallara neden ilgi
gösterildiği anlaşılır değildir. Eğer 100-200 MW gücünde santrallara gereksinim varsa bu santrallar
doğal kaynaklar kullanılarak çok daha ucuza Türkiye’nin her yerinde kurulabilir.
YEŞİL HİDROJEN KONUSUNDA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR
Yeşil hidrojen konusunda, teknoloji açısından gelişmiş ülkelerin pazarı ve onların plan ve programlarının
sadece bir aktörü haline gelmemek için Ar-Ge çalışmalarının etkin hale getirilmesi, bu alanda teknolojik
ve kurumsal kapasitenin geliştirilmesi ve ekipman bileşenlerinin yerli imalatı konuları önem
kazanmaktadır. Yeşil hidrojene ilişkin olarak uzun erimli bakış açısıyla planlanma yapılması, bu süreçte
kamu kurum ve kuruluşlarının etkin olarak yer alması gerekli olup yeşil hidrojen üretiminde,
– yenilenebilir kaynaklardan elde edilen elektriğin ülke içinde üretken olarak kullanımını sekteye
uğratmayacak,
– öncelikle sanayi dahil ülke içindeki karbondan arındırma uygulamalarına hizmet edecek
bir strateji benimsenmelidir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 7.11
TÜKETİCİLERE GİZLİ ZAM
Tedbir 507.1’de “elektik ve doğalgazda maliyet bazlı fiyatlandırmaya geçileceği, belirli gelir seviyesinin
altındaki tüketici gruplarının desteklenmesine devam edileceği” belirtilmektedir. Bu bildirimi yok sayan
EPDK, “çok tüketen zengindir” kurgusuyla yılda 5.000 kWh’dan fazla elektrik tüketen kalabalık ailelerin
ve ortak yararlandıkları hidrofor, kazan dairesi, merdiven ve kapı önü aydınlatmalarının elektrik
tüketiminin sınırı geçmesi halinde çok katlı sosyal konutlarda oturanların belirli gelir seviyesinin altında
olup olmadıklarına bakılmaksızın yüksek tarife üzerinden faturalandıracaktır.
DENİZ ÜSTÜ RES’LER
Tedbir 511.1’de en az bir adet deniz üstü rüzgâr santralı alanı belirleneceği belirtilmektedir. Deniz üstü
rüzgâr santralları ülkemizin önemli enerji kaynaklarındandır. Ancak etütleri bilimsel yöntemlerle
yapılmalı ve bu kaynaktan etkin şekilde yararlanılması hedeflenmelidir. Bu tür santrallar kamu
denetiminde ve kamu tarafından yapılmalıdır.
SONUÇ
2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı, elektrik enerjisi açısından yeni bir şey söylemeyen, ülke
gerçekleriyle örtüşmeyen, bugüne kadar uygulanan politikaların devam ettiği, enerji verimliliği gibi
önemli bir konuyu göz ardı eden, nükleer santrallar gibi çok pahalı ve tehlikeli elektrik üretim tesislerini
teşvik eden bir program görünümündedir.
Tüm dünyada enerjinin karbonsuzlaşması politikaları hız kazanmıştır. İklim değişikliğine karşı
uygulamaya konan karbonsuzlaşma süreci de sorunsuz işlemeyecek; ekonomik, toplumsal ve ekolojik
maliyetleri olacaktır. Uluslararası belgelerde bu sürece eşlik eden “adil dönüşüm” olgusunun içeriği ve
ülkemizde nasıl yaşama geçirileceği de soru işaretlidir. Ar-Ge açısından yoğun olan bu dönüşüm
sürecinde ülkelerin teknolojik ve sınai altyapılarının gelişkinliği önem kazanmaktadır. Dünyada bu
açıdan gelişmiş olan ülkelerin bile uluslararası rekabette korumacılık önlemlerini öne çıkardıkları
görülmektedir. Birden fazla alanı ve kurumu ilgilendiren, uzun erimli bir bakış açısıyla ele alınması
gereken enerjide dönüşüm politikalarının toplumsal yarar sağlaması için kamu kurum ve kuruluşlarının
etkin olması ve kendi aralarında işbirliği yapması zorunludur. Bu süreç ekonomik, toplumsal ve ekolojik
maliyetleri en aza indirgenecek biçimde yürütülmeli, kamu kaynakları en etkin şekilde kullanılmalıdır.
Buna karşılık, neoliberal politikaların siyasal, toplumsal, ekolojik ve insani açıdan iflas ettiği, yoksulluğu
ve eşitsizliği artırdığı artık tüm dünyada görülmektedir. Neoliberal politikaların hâkim olduğu süreçte
ülkemiz bugüne kadar kazanılan kamu varlıklarının heba edilmesi, kamu yönetiminin ve kurumlarının
geriletilmesi, sosyal adaletin tamamen geri plana itilmesi, halkın geçim koşullarının, sosyal güvenlik
uygulamalarının zayıflatılması gibi sonuçlarla karşı karşıya kalmıştır. Bu olumsuz koşullar altında,
teknolojik-sınai altyapının gelişkinliği ile kamu müdahalesi ve aynı zamanda önemli finansman
gerektiren, hakkaniyetli bir dönüşümün nasıl gerçekleşeceği önemli bir mesele olarak durmaktadır. Yine
bu süreçte maliyetlerin artmaması için kamu kaynaklarının yerinde ve etkin kullanılması zorunludur.
Küresel düzeyde yaşanan sorunların karşısında enerji konusu, gıda-beslenme ihtiyacının karşılanması
ve su kaynaklarının yeterliliğiyle tümleşik olarak ele alınmak zorundadır. Ülkemizde ise yürütülmekte
olan yanlış politika ve uygulamalar sonucunda enerji ve madencilik ekolojik tahribatın önemli nedenleri
haline gelmiştir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 8.11
Bugüne kadarki piyasacı uygulamaların gösterdiği üzere, planlamayı göz ardı eden “bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler” anlayışıyla enerjide dönüşüm sürecinin ekonomik, toplumsal ve ekolojik
maliyetlerinin daha da artması ve bu maliyetlerin halk kesimlerinin sırtına yüklenmesi kaçınılmaz
olacaktır. Nitekim, temiz enerji olarak öne çıkan (küçük hidrolikler, jeotermal, güneş ve rüzgâr gibi)
enerji yatırımları ve uygulamaları ile yer seçimlerinin planlama dahilinde yapılmamasının tarım
arazileri, ormanlar, su kaynakları ve özellikle yerel halkın yaşam alanları üzerinde yarattığı/yaratacağı
tahribat göz ardı edilemez.
II- MADENCİLİK
Enerjide karbonsuzlaşma hedef ve uygulamaları sonucunda gündeme gelen teknolojik değişiklikler,
aynı zamanda dünyada madenlere ve malzemeye olan talebi artıran bir dönüşümü işaret etmektedir.
Söz konusu süreçte, ülkeler tarafından küresel tedarik zincirlerinin güvenilirliği, ithalat bağımlılığı gibi
konular dikkate alınarak kritik ve stratejik madenler konusunda politikalar geliştirilmektedir. Bu durum,
ülkemizde toplumun ortak varlıkları olan madenlerin arama ve işletilmesinde toplum yararının,
çevrenin ve insanların yaşam alanlarının korunmasını dikkate alan kamucu politika ve uygulamaların
yaşama geçirilmesinin önemini artırmaktadır.
GENEL
AKP iktidarı döneminde yapılan kuralsız ve denetimsiz özelleştirmeler nedeniyle artan çevre felaketleri
ve iş cinayetleri sonucunda toplumun madenciliğe bakış açısı olumsuz şekilde değişmiştir. Madenciliğe
rant kapısı gözüyle bakan yandaş firmalara karşı yöre halkı savunmasız bırakılmış;siyasal iktidar, verdiği
acele kamulaştırma kararları, ÇED ve yargı süreçlerindeki uygulamalarıyla hakları gaspedilen halkın
değil, yandaş firmaların yanında yer almıştır.
Anayasanın 168. maddesişöyledir: “Tabii servetler ve kaynaklar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.
Bunların aranması ve işletilmesi hakkı Devlete aittir. Devlet bu hakkını belli bir süre için gerçek ve
tüzelkişilere devredebilir.” Anayasa metninden açıkça görüldüğü gibi madenlerin aranması ve
işletilmesinin öncelikle devlet tarafından yapılması anayasal bir zorunluluk, bunun özel sektöre devri
ise istisnai bir durumdur. Bu Anayasa hükmü yürürlükteyken AKP iktidarı tarafından yapılan
özelleştirmelerle bu konuda çalışan TKİ, TTK, EÜAŞ, ETİMADEN gibi kamu kurumlarının
işlevsizleştirilmesi, en hafif deyimle Anayasa ihlalidir.
Ülkemizin maden üretimine gereksinimi olduğu bir gerçektir. Bu nedenle madenciliğin Anayasa
hükmüne uygun biçimde, gerçekten kamucu bir anlayışla yeniden ele alınması zorunludur. Bunun için
de mevzuatın buna uygun şekilde yeniden hazırlanması; üretici, düzenleyici ve denetleyici kamu
kurum ve kuruluşlarının anayasal görevlerini eksiksiz yapacak şekilde yeniden yapılandırılması; gerekli
araç-gereç ve insan kaynağının temin edilmesi gerekmektedir.
Yukarıda belirtilen politika değişikliğinin yanı sıra toplumun madenciliğe bakış açısını değiştirmek için
topluma madenciliğin önemi ve gerekliliği anlatılmalı, yöre halkına uygulanacak projeler hakkında
doğru ve şeffaf bilgilendirme yapılmalı, projenin yürütümünde ve sonrasında yöre halkı ve toplumun
yaşam kalitelerinin artacağı konusunda güven oluşturulmalı, en kapsamlı çevresel önlemlerin alındığı,
evrensel iş güvenliği standartlarının en katı şekilde uygulanacağı konusunda yöre halkına, topluma ve
çalışanlara güvence verilmelidir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 9.11
2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında “Madencilik” başlığı altında “Madencilik ile İlgili Temel
Göstergeler” tablosunda Madenciliğin GSYH içindeki payının 2021 yılında %1,3, 2022 yılında %1,4,
2023 yılında %1 ve 2024 yılı Ocak-Temmuz dönemi için %1,2 olduğu; “Hedefler” başlığı altındaki
tabloda da 2025 hedefinin %1,5 olduğu belirtilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın çalışma programlarının bulunduğu İnternet
sayfasında yer alan 2003 yılı çalışma programının açıklandığı “2001-2005 yıllarını kapsayan 8. Beş Yıllık
Kalkınma Planı”nda madenciliğin ülke ekonomisindeki yeri anlatılırken “2001 yılı verilerine göre
madencilik sektörü GSYİH içinde yüzde 1,2, ihracatta yüzde 1,1 ve yatırımlarda yüzde 1,3 paya sahiptir”
denmektedir.
Kendileri tarafından hazırlanan bu belgeler göstermektedir ki programda yazılan süslü ve içi boş
cümlelere, AKP döneminde yapılan çok sayıda özelleştirme ve kaynak transferine karşın madencilik
sektöründe 2001-2024 dönemleri arasında kayda değer bir gelişme sağlanamamıştır.
POLİTİKA VE TEDBİRLER
2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programında “Madencilik” başlığı altında yer verilen politika ve
tedbirlerle ilgili görüşlerimiz aşağıda sıralanmıştır.
Tedbir 595.2. Tüm tabii kaynak yönetim sistemlerinin birbiriyle uyumlu bir kurumsal yapılanmaya
kavuşturulmasını teminen orman, su, maden, jeotermal, petrol ve doğalgaz gibi tabii kaynak
alanlarında izin süreçlerinin tek elden yönetilebilmesi ve bürokratik süreçlerin azaltılması için üst
düzeyde kurumsal mekanizma oluşturulması sağlanacaktır.
Görüş: Madencilik sektörünü rant ve kaynak transferi aracı olarak gören siyasal iktidar, 23 yıllık iktidarı
süresince belirttiği kurumsal mekanizmayı oluşturamadığını itiraf etmiştir.
Tedbir 596.2. Jeotermal kaynaklarımızın aranması ve işletilmesine yönelik faaliyetler artırılacaktır.
Yürütülecek Faaliyetler: 1) Jeotermal kaynak aramaları kapsamında 14.500 metre sondaj yapılacaktır.
Görüş: Jeotermal Kanunuyla jeotermal kaynakların özel sektörün arama ve işletmesine açılması ve
jeotermal kaynaklardan elektrik üretiminin yüksek alım fiyatlarıyla desteklenmesi sonucunda jeotermal
elektrik santrallarının sayısı hızla artmış ve 1.691 MW kurulu güce ulaşılmıştır. Ancak jeotermal
kaynakların özel sektör firmaları tarafından vahşi bir şekilde işletilmeleri birçok çevre sorununa yol
açmış, yöre halkının haklı tepkisine neden olmuştur. Bu anlayışla jeotermal kaynaklardan halkın çıkarına
bir sonuç elde edilmesi mümkün değildir.
Jeotermal kaynakların değerlendirilmesi konusunda kamu yararına politika değişikliği yapılmalı, düşük
ve orta sıcaklıklı sahaların doğrudan kullanımı için yerel yönetimleri destekleyecek mekanizmalar
kurulmalı ve bu sahaların yöre halkının yararına olacak şekilde konut ısıtma, jeotermal sera, kaplıca,
sebze-meyve kurutma gibi alanlarda kullanımı sağlanmalıdır.
Tedbir 597.1. Çevre ve iş güvenliği mevzuatına uyum bilinci artırılacaktır. Sorumlu/İşbirliği Yapılacak
Kuruluşlar: Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (S), MAPEG. Yürütülecek Faaliyetler: 1) Çevre ve iş
güvenliği alanında gerekli bilincin oluşturulmasına yönelik 200 kişiye eğitim verilecektir.
Görüş: Her yıl yüzlerce çalışanın yaşamını yitirdiği madencilik sektöründe sınırlı sayıda ETKB ve MAPEG
çalışanına eğitim verilmesiyle iş güvenliği sorununun giderileceğini öngörmek madencilikte
iş güvenliğinin ne kadar hafife alındığının göstergesidir. Madencilik mevzuatına göre iş güvenliği
konusunda tek yetkili ve sorumlu kamu kurumu olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 10.11
(ki Soma faciası sonrasında 2015 yılında çıkarılan 6592 sayılı yasayla ETKB ve MİGEM’in iş güvenliği
yönündeki sorumluluğu kaldırılarak bu konudaki bütün yetki ve sorumluluk Çalışma Bakanlığı’na
geçmiştir) görev verilmemesi, siyasal iktidarın 23 yıllık iktidarına karşın bu konudaki gerçek muhatabın
kim olduğunu bilmediğini göstermesi açısından ibretlik bir durumdur.
Tedbir 598.2. Yatırım güvencesini sağlamaya yönelik izin süreçleri basitleştirilerek yatırım süreçleri
hızlandırılacak ve yatırımcı üzerindeki idari ve mali yükler azaltılacaktır.
Görüş: Tedbirdeki ifadeden “yatırımcı” adı altında yandaşlara kaynak aktarmaya devam edileceği,
kuralsız ve denetimsiz özelleştirme uygulamasının artarak sürdürüleceği anlaşılmaktadır. Siyasal iktidar,
yatırım süreçlerinin hızlandırılması bahanesiyle acele kamulaştırma kararları alarak halkın mülkiyet ve
temiz çevrede yaşama haklarını hiçe saymakta, ÇED ve yargı süreçlerinde yandaş firmalarının yanında
yer alarak yöre halkını çaresiz bırakmakta, uyguladığı rant ve talan politikasıyla sektörün imajını
olumsuz yönde değiştirmektedir.
Tedbir 599.1. Stratejik ve kritik madenlerin güvenli teminine yönelik yol haritası hazırlanacaktır.
Yürütülecek Faaliyetler: 1) Türkiye Kritik ve Stratejik Hammaddeler Stratejisi tamamlanacaktır.
Görüş: Bir önceki yılın programında kritik ve stratejik mineraller raporunun ve mevzuatının
hazırlanacağı yer almasına karşın bu çalışmaların yapılmadığı, ulusal öncelikler dikkate alınarak kritik
ve stratejik minerallerin belirlenmediği, bu konuda kayda değer bir çalışmanın yürütülmediği
anlaşılmaktadır. Bu durum, siyasal iktidarın konuya yeterli önemi vermediğini göstermektedir.
Tedbir 600.1. Sektördeki firmaların teknik ve mali yapılarının güçlendirilmesine yönelik tedbirler
alınacaktır.
Görüş: Madencilik sektöründe faaliyet gösteren kamu kurumları teknik ve mali açıdan süratle güç
yitirirken özel sektör firmalarının güçlendirileceğini beyan etmek, siyasal iktidarın madencilik sektörüne
bakış açısının düzeyini göstermesi açısından önemlidir.
Tedbir 600.2. Ülkemizin kritik ve stratejik mineraller listesinde yer alacak olan maden ruhsatlarının
alınmasında yeterli mali imkânlara ve teknik kapasiteye sahip olma şartı getirilmesi yönünde mevzuat
değişikliği yapılacaktır.
Görüş: AKP iktidarı, sektörde geçmişi olmayan yandaş firmalara kamu ihaleleri vererek bunları
madencilik sektörüne sokmuş, teşvik ve kaynak transferleriyle bunları ihya etmiş, bu ihya sürecinde
teknik ve mali kriterleri dikkate almamıştır. Madencilik sektöründe yaşanan iş cinayetlerinin
nedenlerinden biri de budur. Siyasal iktidar madencilik sektörünü rant aracı olarak gördüğünden, tedbir
metninden anlaşıldığı kadarıyla diğer madenlerdeki yandaş kayırma sistemini kritik minerallerde de
devam ettirmek istemektedir.
Madenlerin yeterli mali ve teknik kapasiteye sahip kurumlar tarafından, kamucu bir anlayışla işletilmesi
oldukça önemlidir. Bu yüzden madenlerin devlet tarafından aranması, üretilmesi ve işletilmesi yaşamsal
öneme sahiptir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği | 2024
TMMOB 2025 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programındaki Enerji ve Madencilik Bölümleri Değerlendirmesi Sayfa: 11.11
Tedbir 601.1. Maden ruhsat sahalarının ihalelerinde katma değeri yüksek ara ve uç ürün üretimine
yönelik tesis kurulum şartı uygulaması yaygınlaştırılacaktır.
Görüş: Üretilen madenlerden katma değeri yüksek ara ve uç ürün elde edilmesine ilişkin tesisleşme
maden üretimi kadar önemli bir husustur. Bir önceki yorumda belirtildiği gibi siyasal iktidar bu
gerçekleri çarpıtarak madenleri özel sektöre kaynak transferinin bir aracı haline getirmektedir.
Bu tedbirde de ihya edilmiş yandaş firmaları koruma amacı vardır.
Bir kez daha diyoruz ki madenlerin aranması, üretilmesi ve tesiste uç ürün haline getirilmesi görevi
devlete aittir. Halkın ortak malı ve uygarlığın hammaddesi olan maden varlığını süslü sözler ve
çarpıtılmış gerekçelerle bir avuç yandaş firmaya veya uluslararası sermaye gruplarına peşkeş çekmeye
kimsenin hakkı yoktur.
Tedbir 602.1. Enerji ve sanayi sektörlerinin hammadde ihtiyacını karşılamak üzere yurtiçi ve
yurtdışındaki arama faaliyetleri artırılacaktır.
Görüş: Yurtiçi maden potansiyeli konusunda yeterli arama çalışmaları yapılmamışken yurtdışında
arama yapılacağının beyan edilmesinin mantıklı bir açıklaması yoktur.
Tedbir 602.3. Ülkeler ve ülke grupları tarafından belirlenen stratejik ve kritik hammaddeler ile nadir
toprak elementlerinin aranması ve araştırılmasına yönelik projeler geliştirilecektir. Yürütülecek
Faaliyetler: 1) Öncelikli madenlerin yurtdışında aranmasına yönelik iki proje oluşturulacaktır.
Görüş: Ülkemizdeki stratejik ve kritik minerallerin listesi bile yapılmamışken başka ülke ve ülke
gruplarında arama ve proje yapılacağını beyan etmek ulusal kaynak israfından başka bir anlam
taşımamaktadır.
SONUÇ
Sonuç olarak TMMOB ve bağlı meslek odaları, bugüne kadar olduğu gibi enerji ve madencilik alanında
kamu kaynaklarının ve kamu varlıklarının toplum yararına etkin şekilde kullanılması, çevreye ve halkın
yaşam alanlarına verilecek zararların önlenmesi, enerjideki dönüşüm sürecinin ve yapılacak yatırımların
maliyetlerinin yoksullaşan halk kesimlerinin üzerine yüklenmemesi ve yeni mağduriyetler
oluşturulmaması yönündeki konuların takipçisi olmaya devam edecektir.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği
Enerji Çalışma Grubu